top of page

İngilizce Konuşmaktan Korkmak

İlkokul (veya ortaokul, artık hangisinden mezun olduysanız) bitti ve artık lisedesiniz. İlk sene bitiyor ve bölüm seçme zamanı geliyor. Küçük bir azınlık dışında herkes sayısal, sözel ve eşit ağırlık bölümlerini seçiyor. Lise bitiyor ve üniversite zamanı geliyor. Geriye dönüp baktığınızda genç hayatınızın en mutlu günleri olduğunu düşüneceğiniz üniversite yılları da geçiyor ve artık iş hayatına atılmaya hazırsınız. Fakat bir dakika, unuttuğunuz bir şey olabilir.


mezuniyet
Her güzel şey gibi bu da bitti.

Gelişen dünya, mesafelerin kısalması, uluslararası ilişkilerin hızlanması ve başka ülkelerde yaşayan insanlara bir şeyler satıp para kazanmanın ne kadar kolay olduğunun farkına varmamız bir şeyin önemini anlamamıza neden oldu: İngilizce konuşmanın, ya da konuşamamanın.


Okul hayatımız boyunca -ağırlıklı olarak eğitim sistemimizin şekli nedeniyle- sadece zorunlu olduğumuz konularda, zorunlu olduğumuz kadar kendimizi geliştiriyoruz. Evet, doğru bildiniz: zorunluluktan kastım sınavlar. Bu sistem maalesef bizi sadece geçmekte olduğumuz sınavlar kadar geliştiriyor. Bu kadarını herkesin bildiğine ve bu konuda benimle aynı fikirde olduğuna eminim. Fakat bu bloğun konusuna, yani İngilizce'ye dönecek olursak; İngilizce bir ders değil. İngilizce konuşmaktan bu kadar çekinmemizin, bu kadar kursa gidip yine de rahat ve doğru bir şekilde konuşamamızın temelinde İngilizce'nin bir dil olduğunu ve bir dilin nasıl öğrenilmesi gerektiğini ya unutmamız, ya da hiç bilmememiz yatıyor.


ingilizce öğrenmek
İngilizce öğrenilmez, edinilir.

Okul bitiyor ve gerçek hayatla yüzleşiyoruz. Gerçek şu: çalışılan pozisyonlar gereği çoğu şirket İngilizce konuşulmasını bir gereklilik olarak görüyor. Peki hem okul hayatımızda sadece bir ders olarak gördüğümüz, hem de -büyük olasılıkla- ailelerimizin bizi yetiştirme şekli nedeniyle hata yapmaktan korktuğumuz bir dili nasıl konuşacağız? Cevap: merak ederek ve gözlem yaparak. Merak ve gözlem. Bir dili "öğrenmek" ve kullanmakla ilgili her şey bu iki temele dayanıyor. Bu temelin dışında size sunulan, garanti edilen ve işe yaradığı söyleyen her türlü yöntem, ders ve kısayolu unutabilirsiniz. Eğer dil öğrenmenin en başındaysanız dil bilgisi kurallarını bu yöntemlerle öğrenebilirsiniz, fakat bu kuralları nasıl kullanacağınızı öğrenmenin yolu, o dili konuşanlarla ilgili gözlem yapmaktan geçiyor. Bu gözlemi yapmak için de meraklı olmalısınız. Merakınız yoksa, dil öğrenmenin ve dilinizi geliştirmeninin uzun ve çok da kolay olmayan yolunda birçok kez duracak ve geri döneceksiniz.


Bir de şundan bahsetmek lazım: başka ülkelerdeki insanların İngilizce'yi nasıl konuştuğunu iyi gözleyin. Aksanlı konuşmalarına, dil bilgisi kurallarını hiçe saymalarına rağmen birçok insanın korkmadan İngilizce konuştuğunu farkedeceksiniz. Ana dili İngilizce olan insanlar hariç, bu dil herkes için bir "yabancı" dil. Hiçbir zaman bu dili %100 doğrulukla konuşamayacaksınız. Bu gerçeği farketmek de işinizi biraz kolaylaştıracaktır.


Tabi ki imkansız değil


Karamsarlığa gerek yok. Gerçekçi olmak iyidir. Fakat bu işe yanlış başladığımızdan, dil bilmenin gerekliliğini geç farkettiğimizden ve en kısa sürede İngilizce "öğrenmemiz" gerektiğinden bazen bunu bize kısa sürede öğreteceğini vaadedenler tarafından kandırılıyoruz. Bunun farkında olmamız lazım. Bu farkındalıkla -iyi ve/veya kötü anlamda- gerçekçi olmayan her şeyden uzak durup, zamanımızı boşa harcamaktan kurtulabiliriz.


efor
Bu fotoğrafın ne anlama geldiğini sizin yorumunuza bırakıyorum.

Bu konuyla ilgili konuşacak çok şey var, geri döneceğiz. Bunu bir giriş olarak kabul edin. İlgi alanlarınız neyse, bu alanda okumaya, izlemeye, dinlemeye ve gözlem yapmaya devam edin. En önemlisi, kendinize iyi bakın.


Bir dahaki yazıda görüşmek üzere. Hoşçakalın :)

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page